8 Mayıs 2012 Salı

Total Futbol'u neden Hollandalılar icat etti?

       Total Futbol  felsefesinin temel dayanağı  hücumda boş alanları yaratmak, savunmada ise alanı olabildiğince daraltmaktır. 60' lı yılların sonunda o kadar  "ekol"  futbol ülkesi varken olaya bu açıdan bakan,  Rinus Michels önderliğinde Johan Cruyff ve arkadaşları olmuş. 
   
        Futbol sahası heryerde aynıyken kimse futbolu Hollandalılar gibi düşünmemiş. Neden mi?


       Cevabı basit. Hollanda' nın coğrafi yapısı ve çevre düzenlemesi.  Ülkenin yarısı deniz seviyesinin altında ve her metrekare 16 milyon insanı yaşatmak için oldukça değerli. Dar merdivenler,  kanallar, dikine uzayan yaşam alanları. Japonya'da öyle lakin onlara futbol biraz geç gitmiş, yoksa onlar da çözerdi bence.
   
       Barcelona'nın yaşattığı bu ekolde boş alan herşeydir. Hücum yaparken Camp Nou' nun her metrekaresi kulllanılır ve herkes bunu görür, bu yazıyı okuduktan sonra Barcelona'nın topu kaptırdığında yaptığı presi ve alanı nasıl daralttığını dikkatle izleyiniz.


6 Nisan 2012 Cuma

Gutto.biz Scouting Semineri’nden izlenimlerim


28 Mart sabahı Eskişehir’de yine karlı bir güne uyandım. Gömlek, yelek, kaban Antalya’nın yolunu tuttum. Vardığımda hava 20 dereceydi, lahana gibi soyunup kıyafetleri çantaya tıkıştırdıktan sonra Kundu tarafına doğru yollandım.

Telefonla Organizatör Orkun Bey’i aradığımda kursun ofiste yapılacağını öğrendim. Normalde Topkapı Palace tadında otellerde yapıldığını bildiğim için inceden bi kıllandım. Ofise vardığımda öğrendim ki bu “son” ve tarihi değişmiş sertifika kursunun tek öğrencisi benim.

Açıkcası baştan bi hayal kırıklığı oluştu, çünkü orada tanışabildiğim kadar insanla tanışmak istiyordum. Lakin bardağın dolu kısmına bakarsak, bu işin tepesindeki adam Tarkan Batgün hocamla bütün günü beraber geçirme şansım oldu. Kendisi uzun bi süre yurtdışında yaşamış, akademik kariyeri parlak, analitik düşünceye sahip idealist bir kişi. Bende olmayan bissürü özellik adamda fazlasıyla mevcut. Birbirimizi tanıdıktan sonra Scouting mevzularına bi giriş yaptık. Arkasından WyScout programını kullanarak nasıl istatistik tutulur, analizler neye göre yapılır, hangi mevki oyuncusunun hangi özellikleri işlenir tek tek bunları gördüm. İşin “objektif” ve “sayısal” düşünme mantığını kavradım. Her şey kurallar dahilinde, hiçbir subjektifliğe yer yok. Oyuncunun hatalı paslarını sayabilirsiniz ama coşkusunu ölçemezsiniz. Liderlik özelliği var mı, sezgileri ne alemde? Bu tür subjektif sorulara WyScout analizinde yer yok.

Dalga boyu analizi, benchmark, statik-aktif pozisyon analizi öğrendiğim yeni konulardan birkaçı...

Bu arada Türk Futbolu ve olmayan sistemi hakkında uzun uzun konuştuk, dedikodu yaptık sahilde yürürken. 2013-2014 UEFA Mali Kriterleri devreye girene kadar klüplerimiz para saçmaya devam edicek besbelli. Bu sistemi benimseyip olumlu adım atan klüpler mevcut, ama onlarda eksik. Fenerbahçe altyapısı sistemde, A takım transferleri değil; Galatasaray Scout ekibi Milano’da ödül aldı, onların da altyapısı sistemde değil. Bursaspor, Eskişehirspor, Trabzonspor başkan mağduru klüpler, çok kötü yönetiliyorlar maalesef.

Yılda 100 milyon € ‘yu çöpe atan Türk Futbol Ekonomisi, bu bilimsel gerçeği eninde sonunda özümseyecek. Umarım çok geç olmadan, mali kriterler devreye girmeden bütün klüpler profesyonel scouting departmanlarını oluştururlar.


20 Şubat 2012 Pazartesi

Rüzgar varsa şık-şık yok!



Bu aralar Gabriele Marcotti-Gianluca Vialli ikilisinin yazdığı The Italian Job'u okuyorum. İki dev futbol ülkesi olan İtalya ve İngiltere arasındaki farklılıkları anlatan ilginç bir kitap.
Malum İtalyan futbolcular teknik ve taktik anlamda İngilizlerden çok üstün. İngilizlerin de dayanıklılık,fizik ve hız konusunda üstünlükleri var.Yazarlar bu farka ilginç bir yönden yaklaşıyorlar: Rüzgar!

Meteoroloji veriler incelendiğinde, Kuzey İtalya-İngiltere arasında sıcaklık değerleri arasında çok bir fark yok (10-13.7). Hatta herkez İngiltere'ye yağan yağmurdan söz eder fakat İtalya'ya daha çok yağmur yağıyor!(671 mm- 867 mm)
Peki İngiltere'yi daha soğuk yapan ne? Rüzgar.
Üç büyük İngiliz şehirinin (Londra,Birmingham,Manchester) yıllık rüzgar ortalaması saatte 15.3 km. İtalyan şehirlerinde bu rakam saatte 10.3 km. Neredeyse %50 daha fazla bir rüzgar söz konusu.
Peki bu ölçümlerin futbol kültürüyle bağlantısı ne?
Arsene Wenger durumu şöyle anlatıyor : "İngiltere'ye geldiğimde alışmak zorunda olduğum ilk şey havaydı" diyor Arsenal patronu."Ve yağmur veya sıcaklıktan bahsetmiyorum, en önemlisi rüzgardı. Rüzgar herşeyi mahfeder. Rüzgar sizi tek yönlü eksersiz yapmaya zorlar; Hızlı ve devamlı harekete. Sakince oturup teknik ve taktik çalışabildiğimiz zaman çok nadirdir. Oyuncuları hareket halinde tutmalısınız, aksi takdirde üşüyeceklerdir. Ve bu durum çocukluklarından beri böyledir."
"Eğer teknik üzerinde çalışmak istiyorsanız, uygun şartlara ihtiyacınız vardır." diyor Ray Wilkins. "Neredeyse bütün antremanlar soğuk ve rüzgarlıydı.Neden bilmiyorum ama hiç güneşli bir antreman hatırlamıyorum ama birkaç tane olmalı. Koç olduğumda anladığım birşey, hava rüzgarlıysa herşey değişir. Öğretmek istiyorsanız iletişime geçmelisiniz ve oyuncuya birşey anlatmak için rüzgarın nereden geldiğini hesaplamalı ve arkanızdan geldiğinden emin olmalısınız. Aksi takdirde oyuncu hiçbirşey duymaz. "


Wilkins'in anlattıkları İngiltere'de taktiksel çalışmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. İtalya'da ise 30 saniye çalıştıktan sonra biri hata yaparsa antrenör herşeyi durdurup oyunculara durumu karatahtada açıklar. Bu tür bir taktiksel çalışma oyunculara oyunu okuma ve boş alanlara hareketlenme hakkında sağlam temeller oluşturur.

İtalyanların, İngilizlerden daha taktik ve teknik olmasının sebebi rüzgar mıdır? Hayır. En azından tek sebebi değildir.Bir faktör olduğu açıktır ama ortada kültürel,sosyal ve tarihsel faktörler de vardır.
Rüzgar, İngiltere'de oynanan futbolun neden daha hızlı oynandığını açıklıyor. Hatta bol güneşli havada çalışan Latin Amerika'lı futbolcuların neden daha teknik oldukları konusunda bize fikir veriyor.

11 Aralık 2011 Pazar

Jose'nin Seçimi


İlk XI'leri gördüğümde Mourinho beni şaşırttı açıkçası. Geçen sene Mesut Özil'le oynadıkları 4-2-3-1, Barça karşısında fark yemişti (5-0). Valencia maçında olduğu gibi Diarra-Khedira-Xabi 3 lüsüyle çıkacaklarını düşünmüştüm. Burda Jose bi tercih yapmak durumundaydı ; ya 4-2-3-1 oynayıp önde pres yapacaktı, ya da 4-3-3 oynayıp topu Barça'ya verip kontraya çıkacaktı.

Kendi evinde oynamanın gazıyla 4-2-3-1 ile başladı Real. Düdükle birlikte pres başladı. Peki bu tempoda presi kaç dakika uygulayabileceklerdi? 20? 30?

Dakika 1'de gelen gol belkide onlar için kötü oldu. 20 lerde tempoları düştü, Xavi rahat dönmeye başladı. Messi orta sahaya kadar gelip pas akışına yardımcı oldu.

İlk dakikalardaki tempolu preste Ronaldo'nun kaçırdığı gol,maçın ilk dönüm noktasıydı : http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=9LYjISuRQ9c

Ronaldo ile alakalı bi durum daha var. Sol kanattaki rakibi Alves'i kovalamamasını Guardiola çok iyi değerlendirdi. Alves birden 4-4-2 nin sağ kanadı haline geldi, kaptan Puyol onun arkasını iyi süpürdü, gerek duyulduğunda Busquets Puyol'un yerine geçerek Pique'nin partneri oldu. Böylece Ronaldo tehditi tamamen ortadan kalktı. Fabregas'ın uçan kafayla attığı golün başlangıcı, Marcelo-Ronaldo arasındaki geniş boşluktan yararlanılması sonucudur.

Önceki El-Classico'larda Jose, Messi'ye özel önlemler almıştı. Pepe'yi ön liberoda oynattığı bile olmuştu. Dün gece Messi aradığı alanları buldu, hem ortasahaya yardımcı oldu hem de ilk golün assistini yaptı : http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=dNKJ_rrqrEE#!

Mourinho basın açıklamasında "şans" faktörünün yanlarında olmadığından bahsetmiş. Bence işin şansla bir alakası yok.

"fortunate is he who can understand the causes of things." virgil

13 Şubat 2011 Pazar

IT'S MILLER TIME!







İskoçya,Hollanda gibi liglerde leblebi gibi gol atıp üst seviye liglere giden ve orda hayal kırıklığı yaratan sayısız golcüler vardır.İlk anda aklıma gelenler;Afonso Alves,Kezman,Boyd vs..Kenny Miller ve Kris Boyd transferleri Bursaspor'un gündemine gelince insanda ister istemez böyle bir şüphe oluşuyor.Gerçi Türkiye Ligi,İskoç veya Hollanda liglerinden çok da ileri değil,ama daha kaliteli olduğu kesin.




İskoçyada Old Firm'in iki yakasında da (rangers-celtic) oynamış birkaç futbolcudan biri Miller.Kariyerinde vasat da olsa bir Premier Lig sezonu var(33 maç ,6 gol;goller ManU,Liverpool gibi büyük takımlara,burdan büyük maçları sevdiği sonucu çıkarılabilir).

Miller'ı canlı gözle Bursaspor-Rangers şampiyonlar ligi maçında izledim.Bi kere çok çalışkan ve zeki.Takımın önde oynaması için elinden geleni yapıyor.Sezgileri kuvvetli,soğuk kanlı ve tecrübeli.Genç hali daha hızlı fakat paslı oyunda sıkıntılıydı,şu anda daha ağır,son vuruşları güçlü ve set oyununu bilen bir oyuncu haline gelmiş Miller.




Bu transferin sezon başında yapılamaması yönetimin hatasıdır.Kariyeri kaos içindeki Arjantinlilere yönelmek (nunez-steinert),şampiyonlar liginde oynayacak takımların yapacağı iş değil..Kariyerinden emin olduğunuz tecrübeli adamlar almalısınız.Tabi bu hatalar da tecrübe..Gelecek sezon için avrupa vizesi alınırsa,Kenny Miller, Ertuğrul Sağlam'ın makinasında önemli bir yere sahip olacak gibi gözüküyor.


17 Ocak 2011 Pazartesi

HAYIRLI(!) OLSUN İNŞALLAH


Normalde stadınıza sığmıyorsanız yada stadınız çağ dışı kalmışsa,uzun vadeli bir borçlanma sayesinde mevcut stadınızı yenilersiniz yada yeni stada geçersiniz.Transfer yapmazsınız,yemezsiniz,içmezsiniz uzun vadeli krediler alırsınız ve gelirlerinizle bu taksitleri ödersiniz. Batı Avrupa ülkelerinde bu işlerin böyle yürür ve yürümesi gerekir.

Arsenal,Highbury ile bağını bu şekilde kopardı.Londra belediye başkanına gitmediler;Sponsorunu buldular,planlamalar yapıldı ve eski sevgili Highbury,formada yaşamaya devam etti.

Bizde ise işler herzamanki gibi farklı yürüyor.Futbol ve siyaset birbirine girmiş durumda.Arjantin,Yunanistan,Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan nüfusu yüksek ülkelerde bu durum kaçınılmaz.Futbol,siyasiler için en yüksek faydanın sağlanabildiği bir platform durumunda.

Bursa'da da işler farklı yürümedi.Bursa'nın en büyük markası Bursaspor.Bu markadan rant sağlayan ilk siyasal oluşum da AKP değil.Anayasa referandumundan bir hafta önce yerel gazetelerde Timsah Arena projeleri boy göstermeye başladı.Oylar alındı,projeler rafa kaldırıldı. 2011 Haziran genel seçimleri ise biraz daha uzun vadeli bir popülizme gebe. Eğitim seviyesi düşük,internetten bihaber kahvedeki amcalar,Recep Altepe ve RTE'nin iştahını kabartmakta.

Uludağın eteklerinde doğmuş ve büyümüş biri olarak,Bursa'nın eski mahallelerinden yürüyerek stada gitme şansını yakaladığım için çok mutluyum.Baba,amca,eş dost,yürüyerek altıparmağa inmek,yolda tanıdıkları görüp selamlaşmak,bilet kuyruğunda saatlerce dikilip maç kritiği yapmak..Taraftar,stadı şu anki yerinde istiyor.Zaten UEFA kriterleri için 10 trilyon para harcandı ve stad şu anda yakışıklı bir durumda.Sorunu ise 26 binlik kapasite.Aslında bu kapasite 10 bin artırılsa ve çatıyı taşıyan direkler kaldırılsa(bunu yapan mimara selam burdan,dünyada eşi benzeri yok!) ortada sorun kalmayacak. Kulüp şu anda stadın tapusunu alabilecek kadar amatör branşa sahip.

Koca Galatasaray camiasının açılışta TOKİ başkanı tarafından itin götüne sokulması,RTE'nin Gs 1 kuruş harcamadı biz yaptık tavrı ve taraftarın tepkisi..Ankaragücü'nün Gökçek hegamonyası altında düştüğü rezil durum.. Eğer şubat 2011 de veledromdaki stada başlanırsa Bursaspor'u da benzer bir gelecek bekliyor. İşin farkında olan var olmayanı;farkında olup birşey yapabilen var yapamayanı.Bense buraya bunları yazabiliyorum,yazmaya da devam edicem.

9 Aralık 2010 Perşembe

Tecrübe Vol.2






A.C. Milan tecrübeye adeta tapan bir takım. 1899'da kurulmalarına ve üst düzey turnuvalarda sürekli yer almalarına rağmen,tecrübeli oyuncu transferinden hiç vazgeçmediler.

Altyapıdan yetişen efsaneleri genelde Milano dışına çıkmazlar. Bunun birkaç sebebi olabilir ama en önemlisi adamların kulüpte mutlu olmalarıdır heralde. İlk planda aklıma gelenler;Baresi,Costacurta ve Maldini.Sadece Albertini bir seneliğine Barcelona'ya gitmişti.Bu yolculukta ona harika bir jubile maçı olarak kariyerini noktalama şansı verdi.


Serie A'da yılda 34 maç var. 6 tane İtalya maçı oynasa 40 yapar! 10 maçta finale kadar Ş.ligi oynayınca 50 maç gibi bir rakam çıkıyorki burda A.C. Milan fizyoterapistleri devreye giriyor. İşi Amerikalılara bırakmışlar.Her oyuncu için bir kayıt tutuluyor ve her hafta güncelleniyor.

2007 ve 2008 de final oynamış kadrodan bazı isimler :

Maldini - 40
Inzaghi - 35
Emerson - 32
Zambrotta - 31
Seedorf - 32
Favalli - 36

Kadronun ortalama yaşı 29.6.. Bu ortalamaya 19 yaşındaki Pato'nun ve o sene 25 yaşında olan Kaka'nın olduğunu da belirteyim. Böyle bir kadroyla oynamanın avantajları gerçekten çok. Mesela Maldini ve Inzaghi İstanbul'daki finalin kariyerlerindeki son final olduğunu biliyorlardı ve ikiside gol attı! Emerson-Seedorf-Pirlo gibi orta saha oyuncularının mental özellikleri ve sezgileri en üst seviyede. Kendini parçalamaktansa kafalarıyla oynamayı tercih eden tipte oyuncular bunlar.

Profesyonel bilim adamlarından oluşan bir fizyoterapist ekibi olunca bu yaş ortalaması "sorun" olmaktan çıkıyor ve ortada bir dezavantaj kalmıyor.