9 Aralık 2010 Perşembe

Tecrübe Vol.2






A.C. Milan tecrübeye adeta tapan bir takım. 1899'da kurulmalarına ve üst düzey turnuvalarda sürekli yer almalarına rağmen,tecrübeli oyuncu transferinden hiç vazgeçmediler.

Altyapıdan yetişen efsaneleri genelde Milano dışına çıkmazlar. Bunun birkaç sebebi olabilir ama en önemlisi adamların kulüpte mutlu olmalarıdır heralde. İlk planda aklıma gelenler;Baresi,Costacurta ve Maldini.Sadece Albertini bir seneliğine Barcelona'ya gitmişti.Bu yolculukta ona harika bir jubile maçı olarak kariyerini noktalama şansı verdi.


Serie A'da yılda 34 maç var. 6 tane İtalya maçı oynasa 40 yapar! 10 maçta finale kadar Ş.ligi oynayınca 50 maç gibi bir rakam çıkıyorki burda A.C. Milan fizyoterapistleri devreye giriyor. İşi Amerikalılara bırakmışlar.Her oyuncu için bir kayıt tutuluyor ve her hafta güncelleniyor.

2007 ve 2008 de final oynamış kadrodan bazı isimler :

Maldini - 40
Inzaghi - 35
Emerson - 32
Zambrotta - 31
Seedorf - 32
Favalli - 36

Kadronun ortalama yaşı 29.6.. Bu ortalamaya 19 yaşındaki Pato'nun ve o sene 25 yaşında olan Kaka'nın olduğunu da belirteyim. Böyle bir kadroyla oynamanın avantajları gerçekten çok. Mesela Maldini ve Inzaghi İstanbul'daki finalin kariyerlerindeki son final olduğunu biliyorlardı ve ikiside gol attı! Emerson-Seedorf-Pirlo gibi orta saha oyuncularının mental özellikleri ve sezgileri en üst seviyede. Kendini parçalamaktansa kafalarıyla oynamayı tercih eden tipte oyuncular bunlar.

Profesyonel bilim adamlarından oluşan bir fizyoterapist ekibi olunca bu yaş ortalaması "sorun" olmaktan çıkıyor ve ortada bir dezavantaj kalmıyor.

25 Kasım 2010 Perşembe

Tecrübe Vol.1

Simon Kuper'e göre futbolun gelişimi üç faktöre dayanır : 1)Nüfüs sayısı ve nüfusun artış oranı, 2)Milli gelir ve gelir artış oranı ve 3)Üst düzey oynanmış maç sayısı.



Bursa şehirinin bu ilk iki faktör bakımından Manchester şehirine yakın benzerlikleri var. Tabi 40 yıl önceki haline! Zaten kulüplerin kuruluş tarihleri arasındaki fark (1910 da Old Trafford'a taşındıklarını düşünürsek) 53 sene.

İki şehirin birbirleriyle benzer bir yönüde yoğun göç alması.Gelen göçmenlerin sosyal hayata tutunmaları da futbol sayesinde
oluyor.Normalde hayatı ev-iş-çarşı üçgeninde geçen insanlar,stadlara giderek diğer insanlarla ortak bir paydada iletişime giriyor. Bu da klüplerin ateşli taraftarlara ve yüksek gelirlere sahip olmasını sağlıyor.

Bu durumun bize söylediği şu : Bursaspor klübü üst düzey maç yaptıkça futbolu gelişecektir.
Şampiyonlar ligindeki ilk deneyimi baya bi hasarlı oldu timsahların. Kimileri töleranslı yaklaşıyor bu duruma,kimileri rezil olduk diyor.6ursaspor,8eşiktaş gibi makara yapanlar da mevcut. Türk futbolunun içinde bulunduğu gerileme düşünülürse anlayışlı davranmakta faydalı var.Bugün 5 klüpten sadece Beşiktaş ve gün itibariyle Rangers maçı kalan Bursaspor var ve milli takımın durumu ortada. 2011 mayıs ayında şampiyonlar ligi yayın geliri ve tff gelen ödemeler yapıldığında,Bursaspor yönetiminin ve Ertuğrul Sağlam'ın transfer performansı kulübün geleceği için hayati önem taşıyor.Sezon sonunda ilk üç hedefi Timsahlar için ideal bir hedef gibi gözüküyor.

1 Eylül 2010 Çarşamba

İlk İmparator!

Lösemi kanserini yendikten sonra (16/04/2010) :
"Ben koskoca Bosna savaşını yaşadım. Hem biliyor musunuz, 1 milyon Bursaspor taraftarının her gün duasını alıyorum”

Nejat Biyediç'in lösemi kanserini yendiğini nedense bugün öğrendim. Vefasızlıkmı,ilgisizlikmi,medyanın duyarsızlığımı sebebini bilemedim. Ama birden bi mutlu oldum,şöyle bi sağa sola bakınıyım dedim.
Nejat Hoca Mostar'da doğmuş.Şu top atışlarıyla köprüsü yıkılan şehir.Boşnak tarafı eski Osmanlı şehri,Hırvat tarafında ise şu anda gökdelenlerin yükseliyormuş. Herkez çalışkan ve dirençli olmak zorunda,tıpkı Biyediç gibi..

Bir orta saha oyuncusunun sezonu 17 golle kapaması hayal beldesi bir durum gibi gözüksede Biyediç bunu gerçekleştirmiş. O meşhur sol ayağıyla 125 maçta 41 gol atmış. 4 sezon oynayıp nedenini bilmediğim bir şekilde 31 yaşında jubilesini yapmış.Bu zamanlarda 8-9 yaşında olduğum için mış muş diyorum,şimdi di'li geçmiş zaman!
95-96 sezonunda teknik direktör olarak Bursaspor'un altın kadrolarından birini kurdu.İvko Ganchev,Elvir Baljic,Madjid Mussusi ve gurbetçi Ercüment Şahin'le İntertoto'da final oynadı,Karlsruhe'ye talihsiz bir biçimde elendi.Fakat ortaya konan futbol Bursaspor'u gündeme taşıyacak kadar iyiydi. Ligi de 6. sırada bitirdi.

Biyediç'in gece yaşamında hızlı ve çapkın olduğunu söylenir. Ne derece doğru bilmiyorum ama şu anda yaşının verdiği olgunluk ve geçirdiği hastalığın verdiği tahribat,onu maneviyata ve dine bağlamış. Futbolcuların "Geçmiş olsun İmparator" pankartıyla sahaya çıkması,o sırada Almanya'da ameliyatta olan Biyedic'i çok ağlatmış.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

2007-2009 : Şampiyon Bursaspor üzerine..




2008-2009 sezonunun başında Egemen Korkmaz Trabzonspor'a, İbrahim Dağaşan Sivasspor'a, Sinan Kaloğlu ise Bochum'a verilmiş. Bunun yanında sezonun bomba transferi Yusuf Şimşek Denizli'den alınmıştı. Brezilyalılar konusunda dev bi hayal kırıklığı söz konusuydu. Jose Leandro Gomes, Marcelo Rodrigues (Marcelinho) ve Adriano de Melo Bezerra'dan biri bile tutmamış, ayrıca çeşitli söylentiler peydahlanmıştı. 10 bin euroluk adamların 250 bin euroya transfer edildiği dedikoduları dolaşıyordu.

Samet Aybaba döneminde gelen başarısız sonuçlara rağmen Samet Hoca'nın gençlere verdiği şanslar takımda biraz da olsa olumlu bi etki bıraktı. Ardından gelen Güvenç Kurtar tam bi fiyaskoydu. İbrahim Yazıcı yönetiminin en başarısız kararıydı denilebilir. Ancak Ertuğrul Sağlam kararı, 34 yaşındaki Yusuf'un Beşiktaş'a gönderilmesi ve ara transferi Ozan İpek ile kapatmak bir o kadar da doğruydu.Ligin 2.yarısının en istikrarlı takımı haline gelmişti Yeşil Timsahlar. Sadece 2.yarının puan sıralamasında ilk sıradalardı, son haftaya kadar Avrupa Ligi şansını zorladılar. Herkesin aklında "Ertuğrul hoca sene başında gelseydi ne olurdu?" sorusu oluştu. Cevabı izleyen sene verilecekti. İbrahim Yazıcı'nın genel kurulda güvenoyu alması, 2009-2010 sezonunda da Ertuğrul hocayla çalışılacak olması Bursa halkının alışmadığı bir istikrar tablosunun ortaya çıkmasını sağladı. Yeni sezonda Turgay, Batalla, Hüseyin transferlerinin hepsi nokta atışlardı, Zapo'nun kiralanması doğruydu, Ergic transferi takımın mental ve entellektüel kapasitesini arttırıcı nitelikteydi. Bursaspor takımı artık 90 dakika savaşan, sert ve baskılı bir takım haline gelmişti. Gerek dikine, gerekse kanatlardan çok etkili hücum organizasyonları vardı. Kadro istikrarı yıllar sonra sağlanmış, sokaktaki adam ilk 11 i aşağı yukarı sayar olmuştu.

Her başarılı takımın arkasında iyi bir kaleci vardır. Ivankov ligin en kaliteli kalecilerinden biri olmasının yanında takımın skor yüküne attığı penaltılarla katkıda bulundu. Stoper mevkinde Beşiktaş'la beraber ligin en iyi 4'lüsü (Ömer-İbrahim-Zapo-Serdar+Tuna) düzgün bi rotastonla sürekli formdaydı. Hızlı ve atletik forvetler karşısında İbrahim Öztürk, tecrübeli teknik forvetler karşısında Zapo kullanıldı.


Ali Tandoğan için herahlde ayrı bi yazı yazmak lazım. Araya sıkıştırmaya gönlüm elvermiyor. Beşiktaş'tan apar topar yollandıktan sonra Bursaspor'da resmen kendini buldu. Artık eskisi gibi sinirli değildi, mental olarak çok farklı bir Ali vardı.Oyun sezgisi gelişmiş, tamamen kararlı, iyi pozisyon alan, gereksiz kart görmeyen bir Ali. Bunun üzerine duran toplarda takımına 10'a yakın asistle yardımcı oldu. Volkan Şen ile birlikte ölümcül bir sağ kanat ikilisi oluşturdular. Girdikleri verkaçlar ya korner ya lehlerine faul yada gol oluyordu.

Duran toplarda Kaptan Ömer ve Turgay gibi isimlerin olduğunu düşünürsek takımın gollerinin büyük bir bölümünün sağ kanattan geldiğini söylemek yanlış olmaz. Ozan İpek Türk futbolunda görmeye pek alışık olmadığımız türden bir kanat oyuncusu. Çok hızlı ve fuleli olduğu söylenemez. Ancak bir kanat oyuncusunda olmayan meziyetlere sahip olması onu bu kadar önemli yapıyor. Güçlü fiziği, pozisyon bilgisi, son vuruşları ve takım defansına katkısı müthiş.

İvan Ergiç'e de ayrı bi parantez açmak lazım. Marksist düşünür Juventus kapısından dönmüş, iç savaş görmüş, İsviçreyi fazla "huzurlu" bulmuş ve menejerine ateşli taraftarı olan bir kulüp bulmasını istemiş. 3-4 ay içinde Türkçe'yi öğrenmesi 10 senedir buralarda ekmek yiyen yabancılara mesaj niteliğinde adeta. Orta sahanın ortasında oyunu 2 yönlü oynayan oyuncular her zaman hayallerde olmuşlardır. Ergiç de böyle bir futbolcu. Hüseyin ve Bekir Ozan takıma defansif anlamda büyük güç kazandırdılar. Kirita bir soru işareti,sanırım Ertuğrul Hoca Kirita'nın yerine ofansif gücü yüksek,teknik ve şutları güçlü bir orta alan futbolcusu isteyecektir, istemelidir.

İsmail Haktan Odabaşı, Volkan Şen, Sercan Yıldırım, Ozan İpek gibi gençler Bursaspor'un geleceğinin ne kadar parlak olacağının adeta bir göstergesi.1,5 senedir doğru işler yapan yönetim, kasaya girecek 45 milyon tl + Şampiyonlar Ligi gelirlerini akıllıca kullanmak zorunda. Takımın savaşçı kimliğini bozmadan, takım içi ücret dengelerini sarsmadan ve takımın mental kapasitesine uygun birkaç takviyeyle yeni sezona girmelidir. Bu takviyeler ilk bakışta bir sol bek, bir sol açık, orta sahanın ortasına şut özelliği olan, teknik bir isim ve tecrübeli bir golcü gibi görünmekte. Mustafa Keçeli savunma konusunda istikrarlı fakat hücum konusunda eksik kalmakta. Bu mevkiye duran top kullanabilen,uzaktan şutları olan "Roberto Carlos çakması" biri alınabilir. Aklıma ilk gelen isim Portekiz'de forma giyen Antunes. Bir dönem AS Roma'da kiralık oynamıştı. En fazla 1,5-2 milyon euro bedeli olmalı. Sol açıkta hızlı, dribblingci bir sol açık şart. Orta sahanın ortasında ise uzak şutları deneyebilen ve ayağını düzgün bir isim takıma güç katacaktır. Aklıma gelen ilk isim Parma'da iyi bir sezon geçiren Tommaso Vailatti. Forvette ise Bursaspor'un Leo İglesias ile geçircek vakti yoktur. Bu mevkiye sezgileri, son vuruşları ve pozisyon bilgisi yüksek tecrübeli bir adam alınmalıdır. Antonio Di Natale müthiş bir sezon geçirdi fakat takımı onu bırakmayabilir. Chievo'lu Sergio Pellissier aklıma ilk planda gelen başka bir isim.
Ertuğrul Sağlam da benim gibi düşünüyor olmalı ki 18.05.2010 tarihli Sabah gazetesine verdiği demeçte takıma 4 ya da 5 takviye düşündüğünü söylemiş. Kendisi dünya çapında bir taktisyen olmasa da çok iyi bir takım mühendisi. Gittiği her camiada iyi bir "takım" kurdu. Kayserispor ve Beşiktaş onun kurduğu iskelet üzerinde başarılar yakaladı. Bu konuda hocamıza güvenimiz tam.

Bursaspor'un gerçekleştirdiği futbol devrimi, 5 sene içinde ikinci bir şampiyonluk gelirse tam olarak gerçekleşmiş olacaktır. Yoksa torunlarımıza "biz o sene Bursa'daydık","bu takım zamanında şampiyon olmuştu" gibi hikayelerden öteye gitmeyecektir. Takımın bu başarısı birçok kulübün ve teknik direktörün meşhur bahanelerini geçersiz kılmıştır ."Bütçe meselesi","yüksek bütçeli takımlara Türk antrenör getirmiyorlar" gibi ifadeler tarihe karışmıştır.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Leonel Nunez Jorge

Yer : Bursa Kent Meydanı .Sıcaklık 38 derece. Kalabalık inanılmaz. Milan Stephanov ve Leo Nunez'in imza töreni gerçekleştiriliyor. Leonel afallamış durumda,kalabalığa,sıcağa,ilgiye ve beklentilere anlam vermeye çalışıyor. Yanındaki tercüman nasıl "üçlü" çektireceğini , bunu neden yapması gerektiğini falan anlatıyor. Milan Stephanov'un daha önce bir Trabzon macerası olduğundan bu durumlara alışık gibi görünüyor.

Leonel kimdir ve Ertuğrul Sağlam neden onu tercih etmiştir biraz onu irdeleyeyim :

1984 doğumlu ,25 yaşında. Futbolun en verimli,en olgun geçmeye aday 5 senesi.
Olympiacos ile bir Avrupa macerası yaşamış fakat pek de iyi bir sezon geçiremeden (20 maçta 4 gol) Arjantin'e geri dönmüş. Bu durum, kariyerini toparlamak anlamında Bursaspor macerasının iyi ve verimli geçmesi için elinden ne geliyorsa yapması gerektiğini gösteriyor.

2008 de İndependiente'ye geri dönüyor ve harika 2 sezon geçiriyor.55 maçta 28 gol ve Arjantin Şampiyonluğu. Bu durum da futbolcunun kalitesinin ortada olduğunu gösteriyor.

Bursaspor'un 2010-2011 sezonunda şampiyon takım olarak sahaya çıkacak olması , rakiplerin oyun tarzını değiştirebilir. Fiziksel mücadelenin üst düzeyde olduğu ligimizde rakibiniz alanı da iyi daraltıyorsa (içime Ömer Üründül girdi) işiniz baya zorlaşıyor. Bu durumlarda kanatlara inmeli (Ömer Üründül çıktı) ve uzaktan şutlar denemelisiniz. Leonel Nunez burda devreye giriyor. Topa gerçekten çok iyi vuruyor.Son vuruşlarda da Sercan'a nazaran daha soğuk kanlı.
Ertuğrul Sağlam 4. arjantinliyi takıma kazandırarak yabancılar arasında bir bağlantı sağladı.
Hepsi başarıya aç ve kariyerlerini çıkışa geçirmek için uygun ortam arayan futbolcular.
Başarılı takım mühendisi Ertuğrul Sağlam ile kariyerlerindeki bu çıkışı Bursaspor'da yaşamaları dileğiyle..

30 Mayıs 2010 Pazar

Budist Baggio

Roberto Baggio, aka küçük prens, 8 kardeşe sahip bir ailenin çocuğuydu. Bunun yararını özgür olarak okuldan kalan tüm zamanını futbola vererek kullandı. İlk kez 9 yaşında aldogno kasabasının takımında futbola başladı. 1982 yılında 6 gol birden attıgı leva macında dikkatleri üstüne cekti ve vicenza tarafından transfer edildi.1984-1985 sezonunda vicenza adına 22 gol kaydetti ve vicenza serie b'ye cıktı. Aynı sezon Fiorentina'ya transfer oldu ve İtalya genç milli takımına seçildi. Fiorentina'daki ilk sezonunda ayağı kırıldı.

Bir futbolcunun kariyerinde bu tür sakatlıklar çok önemli yer tutar. Roby,bu sakatlığın süperstar olmasında çok önemli yer tuttuğunu söyler. 1987 yılında budizme yönelir ve soka gakkai tarikatinin üyesi olur. Küçük prensin asıl farkedildiği yıllarda bu yıllardır. 1987-88 sezonunda 30 lig macında 15 gol atmış 10 italya kupası macında da 9 gol. İlk milli forma şansını da bu sezon buldu. Sonraki sezonda attığı 19 gol ile Fiorentina'nın UEFA yarı finali oynamasında büyük pay sahibi oldu.

Ve sene 1990.. Juventus 17 milyon $ karşılığında Baggio'yu transfer eder.. Floransa sokakları karışır.. Taraftarlar kulübe yürür ve kulüp binasını taşlarlar.Juventus'daki ilk sezonunda 47 macta 27 gol attı, 1992'de finalde attıgı golle Juventus'a UEFA kupasını kazandırdı. 1993'de avrupa'nın en iyi oyuncusu secildi sezon boyu 22 gol attı.

Sonra malüm USA 1994. Roby yüksek formuyla takımı sırtlar, yarı finalde bi sakatlık geçirir. Sakatlığına rağmen finalde oynar ve o meşhur penaltıyı kaçırır. Malesef çoğu insan onu bu anıyla hatırlar. Halbuki kendisi İtalya'da gol sayısı olarak 200 ler kulübündedir ve Baggio klasik bir "golcü" değildir. Daha çok 10 numara pozisyonunda forveti destekleyen bir rolde oynar. Attığı paslar,çalımlar,frikikler öldürücüdür.
1995 de Milan'a transfer oldu. Oynadığı iki sezon boyunca hayranlarını üzsede, Milan'ın 4-3-2-1
sisteminde Dejan Savicevic ile birlikte oluşturduğu 2'li, ünlü santrafor Liberya'lı George Weah'a harika sezonlar geçirdi. Ardından Bologna'ya transfer oldu ve kendini yeniden buldu. O sezon tam 26 gol atmıştı!

1998 Fransa Dünya Kupası'nda halkın ve hayranlarının yoğun baskısıyla Cesare Maldini onu takıma çağırdı. Şili maçıydı, hakem penaltı noktasını gösterdi. Roby topun başına geçti ve topu ağlarla buluşturdu. 4 senelik baskı üstünden kalkmıştı.
İtalyanların ne kadar koyu katolik olduklarını bilirsiniz. Budist Baggio, 80 lerde ve 90 larda İtalyanların futbol ilahıydı. Futbol tarihinin en karizmatik oyuncularından biriydi. Kimileri onu Maradona'dan sonraki en iyi 10 numara olarak görür. Kendiside bir Zico hayranıdır. Michel Platini onun için "O ne bir 10 numaraydı,ne de 9 numara.Onun için 9,5 numaraydı diyebilirsiniz" diyerek hücum hattındaki önemini vurgular.
Futbolu bıraktıktan sonra nabıcaksın tadında bir soruya "cep telefonunun olmadığı bir yere gidicem" der.En son Arjantin'de ava gittiği konusunda söylentiler var..